Sayfalar

11 Kasım 2012 Pazar

Amsterdam




Amsterdam'a küçük bir gezi için önce seyahat arkadaşı seçilir. Bence dinamik bir şehir, illa sevgili ile gidilmesine gerek yok.Bizim gibi iki tane ununu elemiş, eleğini duvara asmış, Thelma and Louise kıvamında iki kadında pekala güzel gezebilir. Hele arkadaşınızın orada sizi ağırlayacak misafirsever arkadaşları da varsa baldan datlı bir seyahat olur.Bu yüzden otel tavsiyesi yapamıyorum:) Uçuş için KLM pekala idare eder, ikramları Kamil Koç seviyesinde olsa da ekonomik ! Tek dikkat etmeniz gereken, Schiphol havaalanına indikten sonra otobüs ile şehre gidecekseniz havaalanının bir ara durak olduğunu unutmamak. Zira biz ilk durak zannetiğimiz için  tam ters istikamete ufak (!) bir yolculuk yaptık. 



 
Amsterdam ile Schiphol havaalanı arasında kalan, Amstel nehri kenarında kurulu Amstelveen denilen ve genelde expatların yaşadığı modern mimarili küçük bir şehirde kaldık. Amsterdam'a 20 dakika mesafede Amsterdam'dan daha yeşil ve ucuz bir yerde kalmak isterseniz tavsiye ederim. Merkez istasyondan 5 No'lu Tram (bizdeki meşhur metrobüsler oluyor) ile ulaşılıyor.





Amstelveen'de yaptığımız tek turistik aktivite Geitenboerderij Ridammerhoeve isimli bir keçi çifliğine gitmekti. Genelde haftasonları Hollandalı ailelerin çoluk çocuk gittiği, keçileri sevdiği ve keçinin sütünden ama sadece sütünden yapılan ürünleri satın alıp, tükettiği hoş bir çiftlik.






5 Cente aldığınız bu küçük biberonlarla keçileri besleyebilir...



keçi sütünden yapılan cafe latteleri içebilirsiniz. Ama dondurması kesinlikle Gökçeada'nınkiyle yarışamaz. Ayrıca peynir alışverişi için keçi peyniri sevenlere tavsiye edilir, Amsterdam'a göre daha ucuz ve daha güzel peynirleri buradan alabilirsiniz.
 






Amsterdam'da ilk gün yapabileceğiniz şeylerden biri bisiklet kiralayıp ortalığı şöyle bir kolaçan etmek. Bisiklet zevki için mükemmel bir şehirdesiniz, keyfini çıkarın.
Yukarıda gördüğünüz hemen merkez istasyonun arkasındaki çok katlı bir bisiklet park yeri.

http://eyefilm.nl/ Merkez İstasyon'unun hemen arkasında kalan ve deniz yoluyla ulaşılan "Eye Film" isimli bir film merkezi var. Denizin üstünde hoş bir restaurantı da varmış.Varmış diyorum çünkü kısıtlı zamanda biz gidemedik ama methini duydum. Bir de yakınında bir Geri Dönüşüm müzesi var, oraya kadar gitmişken....

Biz birinci günümüzü yürüyerek şehr-i tanımaya, tatmaya ayırdık. Citycard'ı da bir sonraki günden başlattık.



Merkez istasyonuna 750 m kadar uzaktaki Dam Meydanına gidebilirsiniz ancak orada kurulan sevimsiz lunapark sayesinde hem gürültü hem de görüntü kirliliğiyle karşılasacaksınız.Gene de Amsterdam Kraliyet Sarayı, Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve Madame Tussaud Müzesi orada olduğu için her turistin yolu oradan geçiyor





 



Ulusal Anıt hemen Dam Meydan'ının karşısında yer alan 1956'da 2.Dünya Savaşı kurbanları anısına dikilen bir anıt. Neden 1956'ya kadar beklemişler soru işareti tabi...

Amsterdam'da hemen herkesi bulduğu bir mekanda birşeyler yer ve içerken bulabilirsiniz, özellikle de turistleri. Biz de Amsterdam'ın tekeli olan supermarket Albert Heijn'den aldığımız Hollanda peynirleri, jambonlarıyla yaptığımız eşşiz (!) sandviçlerle onlara katıldık çoğu zaman...



Dam Meydan'ından yürüyerek Red Light bölgesine gidebilirsiniz. Red Light yani Kırmızı Fener bölgesi, Amsterdam’ın en eski bölgesinde; Oude Kerk’in (Eski Kilise) güneyinde birkaç bloğa yayılmış ve içinden birkaç kanal geçen enteran bir mahalle. 


 Burada küçük odalarda dünyanın en eski mesleği olan seks işçiliğini icra edenleri görebiliyorsunuz ama onlarla işiniz yoksa sakın (fotoğraf çekmeyi bırakın) bönbön bakmayın bile. Sırf bakıyorum diye üç katım kadar bir zenci kadından bin ton azar işittim.  Bölgede ayrıca seks-shop’lar ve meşhur coffee-shop’lar var.  Bir de bir koku, bir  koku :(



Gördüğüm en güzel çizmeler de orada satılıyordu. Hala rüyalarıma giriyor, birgün mutlaka sırf bu mağaza için bile olsa  gene Amsterdam'a gideceğim...

Yollarda taaa 1600'lerden kalma binalara rastlayabileceğiniz kadar eski bir bölge burası...
Fotoğraf çekmek için birbirinden güzel kanallara yine bu bölgede rastlayacaksınız.



  








 
 
O kadar çok çekilecek kanal var ki, çay içmek için bile mola vermek istemeyeceksiniz.Biz iki fotoğrafsever bile çay mı fotoğraf mı diye bir ara kavganın eşiğine geldik. Artık yedek pilinize, hafıza kartınıza sağlık...


Amsterdam'ın meşhur meydanlarından biride Leiden Meydan'ıdır. Eğer sizde bizim kadar şanslıysanız bir sokak gösterisine rastlayabilirsiniz. Meşhur Bulldog Coffeshop'da bu bölgededir.



A



















Yine bu bölgede bulunan Hotel American'ın cafesinde soluklanıp, bir şeyler içebilirsiniz. Ayrıca otelin içinde birbirinden güzel tablo ve vitrayda bulabilirsiniz.




Oradan Museumplein, müze bölgesine geçebilirsiniz. "Rijksmuseum"u ve Van Gogh Müze'sini gezebilir, parkta soluklanabilirsiniz.










Parkın diğer tarafında bulunan Concertgebouw'da (Kraliyet Concertgebouw Orkestrası'na ev sahipliği yapan bina) bir konser izleyebilirsiniz. Hatta önceden web sitesinden programa bakıp, belki bir konser bile ayarlayabilirsiniz.http://www.concertgebouw.nl/


Bizim en beğendiğimiz cafe Concergebouw'un içindeki idi. Hem yorgunluk atıp hem de doyurucu ve lezzetli çorbalarından içebilirsiniz.Birinci günümüzün son durağı bu cafe'idi. Ayaklarımız yürümekten zonk zonk zonklasada , burada verdiğimiz mola yorgunluğumuzu unutturdu. 
Diğer iki günü müzeleri gezmeye, son günü ise Volendam ve Edam'a ayırdık. Ama benim enerjim şu an tükendi :)  Gerisi bir sonraki blog'da yada bloglarda.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...