Sayfalar

29 Aralık 2012 Cumartesi

Amsterdam Müzelerini gezmeye Museumplein ve Spui ile başlayalım...


Amsterdam'ın müzelerini, kanallarını, sokaklarını kısa sürede, en verimli şekilde gezmek istiyorsanız Citycard'ın kataloğundan yararlanabilirsiniz. Katalog müzeleri, kanalları, etkinlik alanlarını, restaurantları bölgelere ayırarak özetlemiş. Size zamanınıza ve ilginize göre seçimler yapıp rotanızı belirlemek kalıyor. Ancak bizim gibi üzerinde ustalıkla çalışıp, özenle  işaretlediğiniz haritayı yolun yarısında kaybedip rotanızı şaşırmayın, haritanıza sahip çıkın :)
Biz gezimize  Van Gogh'un eserlerinin sergilendiği en büyük müze olan Museumplein'daki Van Gogh müzesi ile başladık. Eğer Citycard'ınız varsa müzenin önündeki kalabalık gözünüzü korkutmasın.Bekleyenlerin yanından hava atarak kartınızla kuyruk muyruk beklemeden girebilirsiniz. Aksi takdirde 7x24  uzunca bir süre kuyrukta beklemeniz gerekebilir.


Van Gogh'la ilgili diyecek bir şey yok, adam kendini ispatlamış zaten :) Ama o kadar aşina olduğumuz tabloların orjinalini görmek beni çok etkilemedi. Etkilenecek detaylar eminim vardı ama öyle bir insan yığınıyla geziyorsunuz ki incelediğiniz tek detay öndeki adamın ense traşı oluyor. Hayal kırıklığı yaratabilir yani önceden uyarayım:)


Hemen sonrasında Diamond Museum (Elmas Müzesi) gezilebilirsiniz  yada gezmeyebilirsiniz. Elmasın yapım aşamaları, tarihi gibi meraklarınız varsa, gösterişli bir kaç taç ve  mücevher görmek istiyorsanız buyrun gezin, yoksa vakit kaybetmeyin.


Daha sonraki durağınız yine Museumplein bölgesindeki Rijksmuseum ( Devlet Müzesi) olmalı. Citycard ile giremeyeceğiniz bir müze olduğu için aslında ilk durağınız  olmalı. Biz üçüncü sıraya bıraktık,sonra da  o soğukta yukarıdaki kuyruğa girmeyi gözümüz yemedi.Veee   utantçla itiraf ediyorum ki Amsterdam'a gidip bu müzeyi gezmeden dönen üşengeç turistler biziz. Kişisel tarihim bu hatamı affetmeyecek biliyorum...

Neler kaçırdığımı hatırlamak istemediğim için detayları yazmıyorum. Siz  www.rijksmuseum.nl adresinden öğrenebilirsiniz. Olsun gezemesek de güzel bahçesinde bir tur atıp soluklandık.




Museumplein bölgesi adı üstünde müzeler bölgesi. Zevkinize göre gezebileceğiniz pek çok müze var, ben burada en olmazsa olmaz dedikleri üç tanesine yer verdim.Rijksmuseum da sanırım diğer ikisine bedeldi :(

Şimdi de Spuiiiiiiiii,yuppiiiiiii : = )

Spui Dam Meydanı'na, çiçek pazarına, oraya buraya, her yere yürüyerek ulaşabileceğiniz şık ve tarihi bir bölge. Diyebilirim ki ben en çok Spui'yi sevdim, Nişantaşı gibi elegant :))


 Spui'ye doğru yürürken  İngiliz bir grubun peşine " bunlar nereye gidiyor?"  ki diye takılmamızla  Beginjhof'u keşfettik. Fotoğraftaki kapıdan gireceğiniz bu avlu beni en çok etkileyen mekandı.


Spui Bölge'sindeki Beginjhof, bir meydan etrafına yapılmış 1600, 1700 ve 1800'lerden kalma Amsterdam evlerinden oluşan bir avlu-mahalle, araba giremiyor. Ayrıca içinde 1500'lerden kalma bir İngiliz Kilisesi ve 1400'lerden kalma Amsterdam'ın en eski ahşap evi var.Yani 400 yıllık  tarih minik ama çok şık bir avlunun etrafında toplanmış. Avlunun hepsini gezemiyorsunuz, bir turnikeyle bir kısmı ayrılmış çünkü evlerin çoğu özel kullanımda. Bu yüzden de turist rehberlerinde pek rastlamayacağınız bir yer.



Eminim Amsterdam'da daha pek çok böyle keşfedilecek yer vardı, biraz merak iyidir :) Siz de dalın kapılardan içeri.... 










English Reform Church


Bu avluda bir de yakışıklı nakliyecilere rastlamaz mıyız? Hiç bizimkilere benzemiyorlardı valla. 
Tam seyirlik :)
Buradan sonraki durağımız benim en çok beğendiğim Amsterdams Historisch Museum, şimdiki adıyla Amsterdam Museum. Bu müzede Amsterdam'ın kuruluşundan bugüne kadarki hikayesini bulacak, Hollanda'yla ilgili gerekli gereksiz bir sürü şey öğreneceksiniz.

Çok şanslıydık, bizden bir hafta önce Hollanda ile Osmanlı'nın ticaret antlaşmasının 400. yılı şerefine bu müzede Osmanlılarla ilgili bir de sergi açılmıştı.Sadece Hollanda tarihini değil, elin memleketinde kendi tarihimizi de öğrendik ! Sülüman'da vardı, İbrahim Paşa'da ama Hürrem'e rastlamadım :) Şaka bir yana görkemli tarihimizle onları hala nasıl etkilediğimize şahit olmak güzeldi...


Levantenlerden, güzel İzmir'imizden bile bahsediliyordu barkavizyon gösterisinde...




İşte Amsterdam evlerinin üzerinde durduğu kazıklar.Bu kazıklar arada esnediği için evler öne veya arkaya doğru eğiliyormuş. Sizde kanal kenarlarında gezerken öne meğillenmiş evleri görebiliyorsunuz. Böyle eğilen evlere belediyeden  kağıt gidiyormuş evinizi şu vakte kadar düzeltin diye. Nasıl bilmem ama kazıklar üzerindeki evleri çekiştire çekiştire düzeltiyorlarmış, düzeltmeyenlere ciddi ceza geliyormuş...

Bu beyfendiler Amsterdam'ı Amsterdam yapan beyaz yakalı aristokratlar. Beyaz yakalı tabiri bu kıyafetlerden geliyor diye bir tez atacağım ortaya ama doğru mu bilmem? Bilen varsa yazsın öğrenelim...

Bu da bir şehrin olmazsa olmazı, altın anahtarı...








 Amsterdam Müze'sinin çıkışında mühür yapan/satan dükkanlar var, sizde değişik bir hediye almak istiyorsanız bu dükkanları ziyaret edebilirsiniz.


Ayrıca benim gibi sahaf düşkünüyseniz yine bu bölgede çok şık kitapçılar ve sahaflar bulacaksınız.
Hediye için pahalı olsa da bu antikacı kıvamındaki eskicileri görmeye değer....


Bu güzel günü, gün batmadan aldığımız bir kanal turu ile noktaladık. Tekne evleri duymuşsunuzdur. O güzelim evler dururken ben şahsen böyle bir tekneyi tercih etmem ama bu tekne-evlerin kanal evlerinden bile daha pahalı olduğunu söylüyorlar...

Er yada geç devam edeceğim o zamana kadar keyifle kalın....


11 Kasım 2012 Pazar

Amsterdam




Amsterdam'a küçük bir gezi için önce seyahat arkadaşı seçilir. Bence dinamik bir şehir, illa sevgili ile gidilmesine gerek yok.Bizim gibi iki tane ununu elemiş, eleğini duvara asmış, Thelma and Louise kıvamında iki kadında pekala güzel gezebilir. Hele arkadaşınızın orada sizi ağırlayacak misafirsever arkadaşları da varsa baldan datlı bir seyahat olur.Bu yüzden otel tavsiyesi yapamıyorum:) Uçuş için KLM pekala idare eder, ikramları Kamil Koç seviyesinde olsa da ekonomik ! Tek dikkat etmeniz gereken, Schiphol havaalanına indikten sonra otobüs ile şehre gidecekseniz havaalanının bir ara durak olduğunu unutmamak. Zira biz ilk durak zannetiğimiz için  tam ters istikamete ufak (!) bir yolculuk yaptık. 



 
Amsterdam ile Schiphol havaalanı arasında kalan, Amstel nehri kenarında kurulu Amstelveen denilen ve genelde expatların yaşadığı modern mimarili küçük bir şehirde kaldık. Amsterdam'a 20 dakika mesafede Amsterdam'dan daha yeşil ve ucuz bir yerde kalmak isterseniz tavsiye ederim. Merkez istasyondan 5 No'lu Tram (bizdeki meşhur metrobüsler oluyor) ile ulaşılıyor.





Amstelveen'de yaptığımız tek turistik aktivite Geitenboerderij Ridammerhoeve isimli bir keçi çifliğine gitmekti. Genelde haftasonları Hollandalı ailelerin çoluk çocuk gittiği, keçileri sevdiği ve keçinin sütünden ama sadece sütünden yapılan ürünleri satın alıp, tükettiği hoş bir çiftlik.






5 Cente aldığınız bu küçük biberonlarla keçileri besleyebilir...



keçi sütünden yapılan cafe latteleri içebilirsiniz. Ama dondurması kesinlikle Gökçeada'nınkiyle yarışamaz. Ayrıca peynir alışverişi için keçi peyniri sevenlere tavsiye edilir, Amsterdam'a göre daha ucuz ve daha güzel peynirleri buradan alabilirsiniz.
 






Amsterdam'da ilk gün yapabileceğiniz şeylerden biri bisiklet kiralayıp ortalığı şöyle bir kolaçan etmek. Bisiklet zevki için mükemmel bir şehirdesiniz, keyfini çıkarın.
Yukarıda gördüğünüz hemen merkez istasyonun arkasındaki çok katlı bir bisiklet park yeri.

http://eyefilm.nl/ Merkez İstasyon'unun hemen arkasında kalan ve deniz yoluyla ulaşılan "Eye Film" isimli bir film merkezi var. Denizin üstünde hoş bir restaurantı da varmış.Varmış diyorum çünkü kısıtlı zamanda biz gidemedik ama methini duydum. Bir de yakınında bir Geri Dönüşüm müzesi var, oraya kadar gitmişken....

Biz birinci günümüzü yürüyerek şehr-i tanımaya, tatmaya ayırdık. Citycard'ı da bir sonraki günden başlattık.



Merkez istasyonuna 750 m kadar uzaktaki Dam Meydanına gidebilirsiniz ancak orada kurulan sevimsiz lunapark sayesinde hem gürültü hem de görüntü kirliliğiyle karşılasacaksınız.Gene de Amsterdam Kraliyet Sarayı, Nieuwe Kerk (Yeni Kilise) ve Madame Tussaud Müzesi orada olduğu için her turistin yolu oradan geçiyor





 



Ulusal Anıt hemen Dam Meydan'ının karşısında yer alan 1956'da 2.Dünya Savaşı kurbanları anısına dikilen bir anıt. Neden 1956'ya kadar beklemişler soru işareti tabi...

Amsterdam'da hemen herkesi bulduğu bir mekanda birşeyler yer ve içerken bulabilirsiniz, özellikle de turistleri. Biz de Amsterdam'ın tekeli olan supermarket Albert Heijn'den aldığımız Hollanda peynirleri, jambonlarıyla yaptığımız eşşiz (!) sandviçlerle onlara katıldık çoğu zaman...



Dam Meydan'ından yürüyerek Red Light bölgesine gidebilirsiniz. Red Light yani Kırmızı Fener bölgesi, Amsterdam’ın en eski bölgesinde; Oude Kerk’in (Eski Kilise) güneyinde birkaç bloğa yayılmış ve içinden birkaç kanal geçen enteran bir mahalle. 


 Burada küçük odalarda dünyanın en eski mesleği olan seks işçiliğini icra edenleri görebiliyorsunuz ama onlarla işiniz yoksa sakın (fotoğraf çekmeyi bırakın) bönbön bakmayın bile. Sırf bakıyorum diye üç katım kadar bir zenci kadından bin ton azar işittim.  Bölgede ayrıca seks-shop’lar ve meşhur coffee-shop’lar var.  Bir de bir koku, bir  koku :(



Gördüğüm en güzel çizmeler de orada satılıyordu. Hala rüyalarıma giriyor, birgün mutlaka sırf bu mağaza için bile olsa  gene Amsterdam'a gideceğim...

Yollarda taaa 1600'lerden kalma binalara rastlayabileceğiniz kadar eski bir bölge burası...
Fotoğraf çekmek için birbirinden güzel kanallara yine bu bölgede rastlayacaksınız.



  








 
 
O kadar çok çekilecek kanal var ki, çay içmek için bile mola vermek istemeyeceksiniz.Biz iki fotoğrafsever bile çay mı fotoğraf mı diye bir ara kavganın eşiğine geldik. Artık yedek pilinize, hafıza kartınıza sağlık...


Amsterdam'ın meşhur meydanlarından biride Leiden Meydan'ıdır. Eğer sizde bizim kadar şanslıysanız bir sokak gösterisine rastlayabilirsiniz. Meşhur Bulldog Coffeshop'da bu bölgededir.



A



















Yine bu bölgede bulunan Hotel American'ın cafesinde soluklanıp, bir şeyler içebilirsiniz. Ayrıca otelin içinde birbirinden güzel tablo ve vitrayda bulabilirsiniz.




Oradan Museumplein, müze bölgesine geçebilirsiniz. "Rijksmuseum"u ve Van Gogh Müze'sini gezebilir, parkta soluklanabilirsiniz.










Parkın diğer tarafında bulunan Concertgebouw'da (Kraliyet Concertgebouw Orkestrası'na ev sahipliği yapan bina) bir konser izleyebilirsiniz. Hatta önceden web sitesinden programa bakıp, belki bir konser bile ayarlayabilirsiniz.http://www.concertgebouw.nl/


Bizim en beğendiğimiz cafe Concergebouw'un içindeki idi. Hem yorgunluk atıp hem de doyurucu ve lezzetli çorbalarından içebilirsiniz.Birinci günümüzün son durağı bu cafe'idi. Ayaklarımız yürümekten zonk zonk zonklasada , burada verdiğimiz mola yorgunluğumuzu unutturdu. 
Diğer iki günü müzeleri gezmeye, son günü ise Volendam ve Edam'a ayırdık. Ama benim enerjim şu an tükendi :)  Gerisi bir sonraki blog'da yada bloglarda.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...